23 Nisan 2013 Salı

Post Modern 10 Numara - Juan Román Riquelme



10 çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak 24 Haziran 1978'te orta sınıfların yaşadığı Santa Fe'de  dünyaya geldi Arjantinli futbolcu . Futbola hemen her Arjantinlinin yaptığı gibi Maradona ' yı izleyerek ve onu örnek alarak başladı ve onun gözbebeği olan takımı Boca Juniors altyapısına adım attı . 1996' da profesyonel olduktan sonra kazandığı kupalar ve başarılarla , her Arjantinli oyuncunun başına gelen  '' Maradona'nın Varisi '' ünvanını aldı . Boca ' ya  1 Apertura ve Clausura , 2 Copa Libertadores ve 1 Kıtalararası Kupa  kazandırıp , her Latin Amerika kökenli futbolcunun yaptığı gibi Avrupa'ya gitme kararı aldı . 


2002 yazında 10 Milyon Euro bonservis bedeliyle Avrupa'ya Barcelona sayesinde atım atmış oluyordu . Ancak aklı hep Arjantin'de kalacaktı çünkü henüz birkaç sene önce fidye uğruna kaçırılmıştı kardeşi ve Roman bu fidyeyi ödeyerek kardeşini kurtarmıştı . Her şeye rağmen Barcelona onun bir hayalini gerçekleştiriyordu , önceden idol aldığı şimdilerde varisi gösterildiği Maradona'nın da yolunun geçtiği bu takımda forma giyecekti .


Bir rüya olarak başlayan Barcelona günleri pek de istediği gibi gitmeyecekti . Louis Van Gaal Riquelme'yi orta sahanın soluna daha  yakın oynatmayı tercih ediyordu , savunmaya yardım etmesini istiyordu , Boca'daki parıltılı ve ihtişamlı günlerin bittiğinin farkına yeni varmıştı Riquelme , Barcelona'da herkes bir yıldız ve kendine göre egoları vardı , antrenör dahil . Barcelona yönetimi Van Gaal'e Ocak ayına kadar dayanabildi ve Ocak ayında Sırp antrenör Radomir Antic ile sözleşme imzaladı . Roman için pek de değişen birşey olmamıştı , takım ile olan kopukluğu belli oluyor , sürekli Arjantin'i özlediğini ortaya çıkaran röpörtajlar veriyordu . Sezon tamamlandığında Barcelona ' da gerçekleşen ve Joan Laporta'nın kazandığı seçimin ardından teknik direktörlüğe Frank Rijkaard getiriliyor , Laporta seçilmeden önce verdiği Beckham sözünün tutamamasının üzerine Ronaldinho ve Eto'o gibi iki oyuncuyu transfer ediyor . Bu durumda da Riquelme takım için lüks olarak gözükmeye başlıyordu . Artık '' Maradona'nın Varisi '' olmadığı söylenen Riquelme , takımla olan uyumsuzluğu da göz önüne alınarak , Villareal'e bir yıllığına kiralık olarak gönderiliyordu .

İspanya'nın en büyük takımı ve şehirlerinden Barcelona'dan , 50.000 nüfuslu , orta sıraların takımı Villareal'e gidince Riquelme'nin nasıl bir performans göstereceği herkes tarafından merak ediliyordu . Roman yılmadı , sürekli olarak giydiği 10 numarasını bile feda edip oynamaya çalışmaya devam etti , İntertoto kupasını kazanan takımda tekrar liderlik özelliklerini ortaya koydu ve takımının Uefa kupasında yarı finale kadar yürümesine yardımcı oldu . Tüm sezonda 45 maçta attığı 12 gol ile taraftalar tarafından sevilen , saygı duyulan bir oyuncu haline gelmişti ve Villareal onu bir sezon daha kiralama yoluna gitti .


Kiralık olarak geçirdiği 2. sezonda Boca Juniors' taki günlerinden pasajlar ortaya çıkarmıştı . Villareal ligde üçüncü oluyor bir sonraki sezon Şampiyonlar Ligi'nde mücadele etmeye hak kazanıyordu . Roman bu başarıya 40 maçta attığı 18 golle yardımcı oluyordu . Taraftarın sevgilisi takımın her şeyi olan bu adamı satın almaktan başka bir çaresi olmayan Villareal yönetimi , Barcelona kapısını çaldığında olumlu bir tavır ile karşılaşıyor , çünkü tarihinin en önemli başarılarının başlangıcında olan Barcelona'nın Riquelme'ye bir ihtiyacı kalmıyordu .

2005-2006 Villareal takımıyla 3. sezonuydu Riquelme 'nin , bütün Avrupa ' da beklenenin daha altında kaldığı söylenen oyuncunun , kendini kanıtlaması için önünde Şampiyonlar Ligi mücadelesi vardı , bu yükün altından kalkmak bugüne kadar çıktığı en zor savaşlarından biriydi ve Roman bugüne kadar ki Villareal tarihinin en büyük başarısı olan Şampiyonlar Ligi yarı finaline muazzam katkılarda bulunuyordu , ta ki yarı finalde Arsenal ile karşılaşıncaya kadar , ilk maçı İngiliz temsilci 1-0 kazanmış ve İspanya'da ki mücadele de son dakikaya 0-0 eşitlikle girilmişti , Arsenal savunmasının hatasıyla penaltı kazanan Villareal , topun başına herkesi beklediği gibi Riquelme'yi getirmişti . Futbol hayatımdaki en kötü anlardan biri diye nitelendirdiği bu anda Roman Lehmann'ı geçememiş ve takımını finale taşıyamamıştı . Takımı için her şeyi yapan bu adam taraftarlar tarafından günah keçisi ilan edilme seviyesine getirilmişti .


O yaz Arjantin Milli Takımı ile de Almanya'da ki Dünya Kupası'nda istediğini elde edemeyen Riquelme , bir sezon daha Villareal forması giyip , 2007 yazında Arjantin'i , annesini özlediğini söyleyerek takımdan ayrılmak istediğini söyler ve bu habere ailesi dışında en çok sevinen , Boca'nın Ultrasları olur , kariyerinin başladığı yere Boca'ya dönen Riquelme sevdiği topraklarda futbol zanaatkarlığını yine ortaya koymaktan çekinmez ve daha ilk sezonda takımının kazandığı Copa Libertadores'e 21 maçta attığı 12 gol ile destek olur .


2008 yılında Milli Takım kariyerini noktalama kararı alan Riquelme , geri döndüğü evinde Boca için , La Bombanera'da ki binler için resitallerini sunmaya devam eder . 4 yıl daha süren bu rüya dolu günler 2012'nin Ağustosu'nda sonlanır . Tekrar dönmeyeceğini defalarca tekrarlayan Riquelme , Mecnun gibi sevdasından vazgeçemez ve Şubat ayında Carlos Bianchi'nin takımın başına geçmesi ve onun geri davet etmesiyle birlikte , hayatının başlangıcı olan Boca'ya geri döner .


Bir zamanlar '' Maradona'nın Varisi '' olan oyuncu , Maradona'dan Boca'ya ihanet etti açıklamalarını duymak zorunda da kalsa , Maradona'dan sonra Boca ' nın 10 numarasını bu kadar iyi taşıyan ilk oyuncu olmuştur . İnişli , çıkışlı kariyerinde bir çok futbol severin taht kuran futbolcu önümüzdeki birkaç sene daha bizlere akıl dolu ara paslarını , mesafe tanımadan attığı şutları ve frikiklerini izletmeye devam edecek .

12 Nisan 2013 Cuma

Final Four Gibi Maç

Turkish Airlines Euroleague ' de  Barcelona - Panathinaikos maçı basketbolu sevmeyen birinin bile ilgisini çekebilecek kalitede , çekişmeye sahne oldu .  Maç boyunca heyecanın biran bile düşmediği mücadelede , kazanan Yunan temsilcisi seride durumu eşitlerken , ev sahibi avantajını da ele geçirdi .


 Barcelona maça Juan Carlos Naye indirememesi , indirdiği anlarda ise Pana savunmasının muazzam seferberliği sayesinde sayı üretmekte oldukça zorlandı . Pana tarafı ise ilk 4 dakika içinde topu sürekli Sofo ile buluşturarak onun içeri girmesi , kendisine yardım gelmesi neticesinde de topu dışarı çıkarması ile hücum etkinliğini arttırmaya çalıştı . Fakat kısaların şut yüzdesi aşağılarda kalınca daha fazla skor üretemediler . Başa baş geçen ilk yarı da Navarro ' nun son saniyede bulduğu basket ile Barcelona Regal 5 sayı farkla ikinci yarıya önde girdi . ( 32 -27 )

İkinci yarıya iyi hücum performansının yanında savunmada da rakibine izin vermeyerek başlayan İspanyol temsilcisi farkı 13 e kadar çıkardı . Angiris Pedoulakis aldığı molanın ertesinde toparlanana Pana farkı indirdi , bunda düzelen dış şut yüzdesi ve James Gist ' in içeri drive etmesi sonucu bulduğu sayıların etkisi oldukça yüksekti . Üçüncü periyoda Navarro ile tutunan Barcelona 2 sayılık bir avantajla maçın son çeyreğine önde başladı . ( 50 - 48 )

Maçın son çeyreği basketbol okullarında ders diye okutulması gereken , öğrenilecek birçok dersi bir arada barındıran bir mücadeleye sahne oldu . Maçı kazanacak olan tarafın sürekli el değiştirdiği mücadelede son ana kadar heyecan hiç düşmedi . Maçın kırılma anı Barcelona 1 sayı ile önde iken Navarro ' nun serbest atış çizgisinde 2 de 1 atması oldu . Son 17 saniyede top Panathinaikosta ve Dimitris Diamantidis ' in ellerindeydi içeri girmek yerine 3 atmayı tercih eden Diamantidis takımını 1 sayı öne taşıyor , Barcelona antrenörü Xavier Pascual ' e son hücum oynatması için 8 saniye bırakıyordu . Barcelona son topta basket atmayı başaramayınca kazanan taraf Panathinaikos oldu .

Alejandro Abrines için ayrı bir parantez açmak gerektiğini düşünüyorum . 93 doğumlu oyuncu oldukça olgun bir basketbolla , her an her pozisyonda yapması gereken her şeyi yaptı ve Mickael ' in yokluğunda Barcelona için vermesi gereken katkının üstüne dahi çıktı .

10 Nisan 2013 Çarşamba

Galatasaray Mucizesi


Madrid ' de hiçte kötü olmayan bir maç sonunda , oyunun getirdiklerini karşılamayan bir skorla ( 3-0 ) yenik ayılan sarı-kırmızılılar , Türk ve dünya kamuoyunda tur atlama şansı mucizelere kalmış olarak lanse ediliyordu . Takımın en uslanmaz taraftarından tutun da , başkanı , teknik direktörü , futbolcular dahi Türk Telekom Arena ' da ki maça çıktıklarında umut tanecikleri yok denecek kadar azdı .


Maça alışılmış on bir dışında Burak'ın yokluğunda Umut , Dany'nin yokluğunda da Gökhan Zan değişiklikleriyle başlamıştı Fatih Terim . Korkmadan , hücum edecek bir takım formatındaydı Galatasaray , öyle de oldu aslında en başta , oyuncuların içindeki o umut tanesini ateşleyecek tek şey ilk 15 dk içinde atılacak bir goldü ama tam tersi oldu ve Los Galacticos ilk maçta da olduğu üzere Ronaldo ile golü erken buldu ve taraftar ve oyuncuların umutlarını sildi süpürdü .

Golden sonra rahatlayan Real Madrid oyunu kontrol etmeye başladı , top daha çok Galatasaraylı oyuncular da olsa da bal yapmayan arı misali , denenen bütün hücum formatları boşa çıkıyordu . Açıldıkça defansında gedikler vermeye başladı sarı-kırmızılılar Real Madrid hücum hattı biraz daha becerikli , istekli (!) olsaydı fark ilk yarıdan açılabilirdi .

Devre arasında soyunma odasında her oyuncusu bahseder , Fatih Terim ' in inanılmaz bir şekilde oyuncuları motive ettiği ve umudun olmadığı yerde bile vazgeçmemelerini sağladığı , maçın asıl vazgeçtikleri anda kaybedilmiş olacağını söylediği herkes tarafından bilinir . Fatih Terim korkmadığını Hamit , Amrabat değişikliğiyle de gösteriyordu hücumdan asla taviz vermeyecekti .

 Fatih Terim ' in soyunma odasında yaptığı konuşma etkili oldu ki Galatasaray çok hızlı ve atak bir şekilde başladı 2 . yarıya , 10 dk boyunca çeşitli pozisyonlarda buldu , ama taraftarı ayağa kaldıran gol 57 ' de Eboue ' nin sağ ayağının dış üstü ile köşeye gönderdiği şut oldu . Sezonun en iyi gollerinden biriydi kuşkusuz ve golden Eboue'nin topu alıp koşarak santraya götürmesi bir şeylerin başlangıcı gibiydi .



Sneijder çok müsait bir pozisyonu harcamasının üstünden henüz çok geçmemişti ki , Sabri'nin pasında Madrid savunmasının ortasını delerek geçti ve takımının 2 . golünü kaydetti . Stat çıldırıyor oyuncular daha da hırsla oynamaya başlamışlardı . Daha henüz 2. golün sevinci yaşanırken Drogba ' nın attığı estetik gol herkesin aklına aynı soruyu çaldı acaba buradan tur atlanabilir mi ?


Galatasaray ' ın önünde 18 dakika vardı vedar yüksek seviyeye çıkmıştı ki artık stat '' 5 5 5 '' sesleriyle inliyordu . İkinci yarıya uyuyarak başlayan Madrid temsilcisini uyandıran anda burada gerçekleşti . Topun hakimiyetini eline Madrid Mesut - Albiol değişikliğine giderken Fatih Terim Eboue - Elmander değişikliğini yaptı . Galatasaray saldırmak istiyordu ama Real topa öylesine hükmediyordu ki istedikleri fırsatları bir türlü yakalayamadı . 89 ' da Arbeloa'nın kırmızı kart görmesiyle 10 kişi kaldı mor menekşeler , maç artık bu skorla bitecek derken söyleyecek sözü kalan Ronaldo takımının ve kendisinin 2 . golünü atarak '' Cehennemden '' takımını kurtarıyordu . ( 3 - 2 )

Galatasaray ' ın kainatın en iyi 2 takımından birini yenmesi , onlara bu korkuyu yaşatması elbette takdire şayan ve övülmesi gereken bir durum , ancak 2. yarı Real ' in takım olarak ruh halde olması ve biraz rehavete girmesinin de çok büyük payı var . Galatasaray doğru bir yolda ve bu planlama bu doğrultuda devam ederse önümüzdeki senelerde başarıların katbekat artmaması için ortada hiçbir sebep yok .