23 Ekim 2013 Çarşamba

Arsenal-Borussia Dortmund: 1-2

Şampiyonlar Ligi'nin 3. haftasına girilirken kendini futbol sever olarak gören herkesin sonucunu merak ettiği maçların başında geliyordu Arsenal-Borussia Dortmund mücadelesi. Sahaya çıkan ilk 11'ler şu şekilde. (Mesut ile Rosicky ters kanatlarda olacaktı.)

       

İki takımın da sezonun kötü oyunlarından birini sergilediği bir maça şahit olduk. Mkhitaryan ve Giroud'nun karşılıklı golleri ile bitecek diye beklediğimiz mücadelede, son dakikalarda sahneye çıkan Polonyalı Lewandowski 3 puanı takımına kazandırdı. 1-2.

Bu maçın Arsenal'in arka arkaya aldığı galibiyetler yüzünden görünmeyen eksiklerini öne çıkardğını düşünüyorum. Savunmadan başlamak gerekirse bütün takım olarak alan savunmasında eksikler var, alan paylaşımında oyuncular arasındaki kopukluk ve bol pas hatası rakibe gol pozisyonlarına neden oluyor, Mkhitaryan' attığı gol Ramsey'in savunmadan çıkarken kaybettiği top sebebiyle geldi. İngiliz sol bek Kieron Gibbs bu takımın oyuncusu değil bence, hücuma katkısı sıfır denecek düzeyde, hiçbir atakta yaptığı bindirme yok. Savunmanın önünde oynayan İspanyol Arteta ise idare eder vaziyette, göze batmamak için elinden geleni yapıyor. En büyük hayal kırıklığı ise wonderkid olmaktan birer yıldıza dönüşmeleri beklenen, Ramsey ve Wilshere idi. Özellikle Wilshere neredeyse bütün pasları rakibe verdi, zaten Arsene Wenger 58 dakika dayanabildi o kadarını dahi beklemiyordum. Mesut Özil ise kendi adına sezonun en sönük oyununu sergiledi, neredeyse sahada hiç yoktu.

Arsenal bu kadar kötü takım mı? Sorusunun cevabı, değil tabi. Sadece bir maç kaybettiler ve sevinmeleri gereken durumlar da var. 33 yaşındaki Rosicky'nin isteği ve arzusu, sakatlığı atlatan Sagna'nın yükselen performansı ve sezonun en verimli golcüsü Giroud Londra temsilcisinin umut vaat eden oyuncuları. Santi Cazorla'nın sakatlığı tamamen atlatıp ilk 11'e gelmesi ile Arsenal hücumda Mesut'a olan bağımlılığını daha da azaltacaktır, eğer bu durumu atlatamazlarsa bu gece olduğu gibi Alman futbolcunun form düşüklüğünde hücum atraksiyonları sıfıra yaklaşacaktır. Bir de Arsene Wenger muhakkak yedek kulübesine takviye yapmalı, oradan gelip oyunu değiştirebilecek futbolculara ihtiyaç var.

Deplasman ekibi Borussia Dortmund'a gelecek olursak, öncelikle taraftarından bahsetmek lazım, bütün maç boyunca muazzam bir katkı yaptılar ve takımlarını yalnız bırakmadılar saygı duyulması gereken bir taraftar grubuna sahip sarı siyahlılar.

Maçın 4. ve 15. dakikası arasında topa neredeyse tamamen hükmeden Borussia yaptığı baskı sonucunda kaptığı top ile golü buldu. Bundan sonra ise 2. gole kadar, ikinci devrenin başlamasıyla birlikte hiç pas yapamayan, karşı kaleye doğru dürüst atak gerçekleştiremeyen takım, o öldürücü ve dillere destan olmaya aday kontra ataklarından birini gerçekleştirerek, Avrupa kıtasının en öldürücü golcülerinden biri olan Lewandowski'nin ayağından bulduğu gol ile maçı kazandı.


Geçtiğimiz 2 sezonda hayranlıkla izlediğimiz Dortmund takımını izleyemiyoruz bu sezon maalesef, Mario Götze'nin ayrılması sete set oyunda yaratıcılık problemi büyük bir eksik golü atsa da Ermeni oyuncu Mkhitaryan henüz takıma tam anlamıyla monte edilememiş, İlkay'da olmayınca oyun iyice tıkanıyor ve top rakibe geçtiği anda oyuncular tamamen yaslanmaya ve kontra atak ile gol bulmaya çalışıyorlar. Bugün ve Marseille maçlarında bu taktik işe yaradı ancak ileriki dönemlerde Jürgen Klopp buna çare bulmalıdır.

Hepimizin bir hevesle beklediği bizleri futbol seyri açısından pek doyurmasa da, iki takım teknik direktörleri açısından, eksiklerini görmelerine ve ileri ki maçlara ufak değişikler yapmalarına yetecek argüman toplamalarına yardımcı oldu.



7 Ekim 2013 Pazartesi

Gençlerin Çöküşü

Spor Toto Süper Lig'de 7 hafta geride kalırken ligin dibine demir atmış ve umutsuz bir vaka görüntüsünde Ankara ekibi. Buraya bir anda gelmedi Gençlerbirliği, önce geçen sezon hiç de fena futbol oynamayan takımın antrenörü Fuat Çapa ile takımın duayen(!) başkanı İlhan Cavcav arasında anlamsız sorunlar baş gösterdi. Takımın başında henüz Çapa varken Bülent Uygun ile yapılan transfer görüşmeleri basına sızdı, taraftarın Uygun'a olan tutumu nedeniyle bu transferden vazgeçildi. Ancak Fuat Çapa gitmeyi kafasına koymuştu ve sezon sonunda yollar ayrıldı. Fuat Çapa Kayseri Erciyesspor ile anlaştı.


Fuat Çapa tek başına gitmemişti Ankara'dan, geçtiğimiz sezonun ortasında kiralanan ve attığı gollerle kalitesini belli eden, kısa sürede taraftarın gönlünde taht kuran Björn Vlemincx'de Fuat Çapa ile gitti bundan yönetimin bu transferin üzerinde durmamasının da payı büyük, orta sahanın iki önemli oyuncusu Randall Azofeifa ve Cem Can'da Kayseri'ye doğru yola çıkmışlardı. Defansın merkezinde büyük bir çıkış yapıp takımın liderliğine soyunan Aykut Demir'i Trabzon'a gönderen yönetim, Hurşut Meriç, Kerim Zengin, Debatik Curri gibi takımın geniş kadrosunda yer alan bir çok isimle yollarını ayırdı. Bu hamlelerden sonra Gençlerbirliği taraftarları arasındaki konuşmalara bizzat şahit olduğumdan biliyorum, kombine biletler satışa çıktığında bir süre takımın defansından forvetine kadar en önemli oyuncularını gönderen yönetimi protesto etme ihtimali ortaya çıktıysa da daha sonra tekrar biletleri alma yoluna gitti Alkaralar grubu başta olmak üzere.

Gidenler olduğu gibi gelenler de oldu elbette, camianın kendi çocuğu olarak adlandırdığı Metin Diyadin teknik direktörlüğe getirildi, Aykut'tan boşalan stoper bölgesine 32(!) yaşındaki Sedat Bayrak takviyesi yapıldı, burada elbette genç Milli takımda oynayan potansiyelli oyunculara da görev veriliyor ama yeterlilik oldukça tartışılır. Ordu'dan Bogdan Stancu ve Nizamettin, Mersin'den Gosso ve Serkan, Paderborn'dan Deniz Naki, Partizan'dan Smiljianic ve Pescara'dan beklenen çıkışı bir türlü gerçekleştiremeyen Mervan Çelik transfer edildi.


Hazırlık dönemindeki maçlar tam olarak bilgi vermiyordu takım hakkında, çok istikrarsız sonuçlar alıyordu Gençler, adı sanı duyulmayan Romanya Ligi takımına kaybedip, İspanyol temsilcisi Malaga'yı devirebiliyordu. Herkesin beklediği ve korkulan son ligin başlamasıyla ortaya çıktı. İlk 7 haftada sadece 4 puan toplayabildi kırmızı-siyahlılar. En büyük sorun gol yollarında yaşanıyor, deplasmanda zaten gol atamıyor takım, ancak şansızlıktan dolayı değil, pozisyon üretkenliği neredeyse sıfır. Mervan, Nizamettin, Jimmy, Oktay gibi lig standartlarında yaratıcı sayılabilecek oyunculara da sahip takımın oynadığı oyun hiçbir şeye benzemiyor ve oyuncular dağınık, savruk bir görüntü içerisindeler.

Kapkara bir tablo ortaya koyup taraftarları umutsuzluğa sürüklemek doğru değil, elbette çözüm için bir kaç yol var, ancak Başkan İlhan Cavcav'ın muhtemel hamlesi alınacak ilk kötü sonuçtan sonra bugüne kadar hep yaptığı gibi antrenörle yani Metin Diyadin'le yolları ayırmak olacaktır. Cavcav'ın bu takıma büyük katkıları olmuştur, çok iyi bir model oluşturmuştur, ancak her transfer döneminde eldeki bütün iyi oyuncuları çıkarıp bonservis bedeli ödemeyeceği oyuncuları getirip takıma doldurarak her sezon kumar oynuyor, umalım Ankara'nın bu köklü takımı şu an bulunduğu yerden kurtulsun ve gelecek sezondan itibaren doğru bir yönetim yapılanması ile yeni baştan bir yol haritası çizsin. Başkentin güçlü bir temsilciye ihtiyacı var.

6 Ekim 2013 Pazar

Savaşçı Bir Takım: Atletico Madrid

 Bu sezon yaptığı çıkış ile dikkatleri üzerine çeken Atletico Madrid'in gelişiminin haritası..


Atletico Madrid sezonun başlamasından itibaren  oynadığı 12 resmi maçta  hiç yenilgi yüzü görmedi(10 galibiyet, 2 beraberlik). 2 İspanya Süper Kupa maçında Barcelona ile 1-1 ve 0-0 berabere kaldı, deplasman golü nedeniyle kupayı kaybetti. Ligde 99-00 sezonundan  beri deplasmanda yenemediği ezeli rakibi Real Madrid'i Santiago Barnebeu'da mağlup etmeyi başardı. Şampiyonlar Ligi'nde ise kendi sahasında Zenit'i deplasmanda ise Porto'yu devirerek grupta liderliğe yükseldi. Atletico'nun bu gelişiminde oyunu toplu olarak oynayabilmeleri ve savaşçı ruhları yatıyor. Teknik direktör Simeone'nin hırslı ve kaybetmekten hoşlanmayan karakteri takıma da sirayet etmiş durumda, bütün ikili mücadelelerde ayakta kalmaya çalışan, bizim spor medyamızın çok sevdiği dille tekmeye kafa atan futbolculardan oluşan bir takım görüntüsündeler.

Peki hücumda neyi başardı da takımın en önemli yıldızı Radamel Falcao'yu Monaco'ya göndermesine rağmen bu takım gol yollarında zorlanmıyor. Aksine hücumda varyasyonlar geçtiğimiz senenin üstüne çıkmış görünüyor. Atletico'nun ceza ve sakatlıklar dışında maç başlamadan tahtaya yazılan ilk onbiri ve dizilişi şu şekilde;





Standart 4-4-2 ile sahaya çıkmayı tercih ediyor genellikle Diego Simeone Diego Costa'yı ileri uçta oynatıp David Villa'yı daha çok 2. forvet ya da yardımcı forvet pozisyonlarda değerlendiriyor. Orta sahada Suarez daha defansif görevlere sahipken, Gabi takım organizasyonunda merkezdeki yönlendirici olarak rol alıyor. Galatasaray'daki Melo-Selçuk ikilisine benzetebiliriz. Arda ve Koke standart kanat oyuncuları pozisyonlarında, savunma ise günümüz futbolunda tam istenen özelliklere sahip bek ve stoperlerden oluşuyor. Kaleci Thibout Courtois genç yaşına rağmen 3. yılını geçirdiği takımda edindiği tecrübe ve yaptığı kritik kurtarışlarla göze çarpıyor








Atletico Madrid'in sahaya çıkarken ki sistemi yukarıdaki grafikte gözüktüğü gibi, asıl özelliklerin ortaya çıktığı hücumda ise bir anda çoğalmalarına  ve Falcao'nun yokluğunun aranmamasına sebep olan sistem ise şe şu şekilde;



Takım hücuma çıktığında David Villa, Diego Costa'ya daha fazla yaklaşıyor, Arda ve Koke ise içe kat eden oyuncu pozisyonlarına geçip uygun durumda gol kovalıyorlar ancak asıl görevleri Costa ve Villa'ya pozisyonlar hazırlamak oluyor, Gabi takımın merkezindeki göreve devam edip duran toplar ile bir diğer silahın başına geçiyor. şu ana kadar yazdıklarım zaten çoğu takım hücuma çıktığında olan durumlar fakat esas büyük katkı Filipe Luis ve Juanfran'dan geliyor. Takım hücumdayken orta saha kanat oyuncusu özelliğine bürünen bu iki yıldız, bir zamanlar Brezilya Milli Takımında Roberto Carlos ve Cafu'nun yaptıklarının benzerini kendi takımlarında sergiliyorlar. Ceza sahasına ani girişleri ile de gol girişimi yaratıyorlar. Filipe Luis'in bugün Celta Vigo maçında yaptırdığı penaltı gibi. Godin, Miranda ve Suarez ise uzun boyları ile Gabi'nin kullandığı duran toplarda ileri çıkarak gol buluyorlar. Porto maçında Godin'in attığı gol gibi.




Atletico Madrid'in bu sezon geldiği seviyenin bir başka faktörü, Diego Costa ve Arda Turan'ın şu ana kadar gösterdikleri yüksek performans. Atletico formasıyla bu sezon çıktığı 11 maçta 12 gol atmayı başaran Diego Costa, Falcao'nun bıraktığı yerden şimdilik devam ediyor. Takımın kaptanı ve oyunun kuran oyuncu görünümünde Gabi var ancak bu takımın asıl lideri ve oyundaki kilit öneme sahip oyuncunun Arda Turan olduğu yadsınamaz bir gerçek, attığı ve attırdığı goller ile değil sadece, savunmada takımı için gösterdiği çaba, takıma verdiği güç ile Atletico Madrid için vazgeçilmez durumda, kulüpte ona olan güvenini kontratını 2017'ye kadar uzatarak gösterdi. Kenardan gelebilecek çok sayıda silahı da bulunuyor Atletico'nun Rodriguez, Baptistao, Tiago, Insua, Alderweireld, Raul Garcia, Guilavogui  sadece birkaçı..

Diego Simeone bu takımın başına geldiği zaman ne oynadığı belli olmayan, savruk bir takım görüntüsündeydi Madrid temsilcisi, şu an ise Avrupa'nın iyi futbol oynayan birkaç takımından biri olarak lanse ediliyor. Elbette eksikleri var bu takımın, ancak 25 yaş ortalamasına sahip bir ekibin gelişme göstereceğini söylemek kahinlik olmaz.





5 Ekim 2013 Cumartesi

Kim Bu Çocuk? Adnan Januzaj

Sezona hiç iyi başlamayan Manchester United, Premier Ligin 7. haftasında Sunderland ile deplasmanda karşılaştı ve zor da olsa 2-1'lik skorla galip ayrılmayı başardı. Takımın iki golünü atan ise pek tanınmadık bir isimdi..


Maça ilk 11'de başlayan Adnan Januzaj, David Moyes'un kötü oynayan takımda yaptığı bir rotasyon olarak görünüyordu. İlk yarıyı 1-0 geride kapattı United, hani bizde Fatih Terim'in devre arası konuşmaları vardır ve bu genç oyuncular üzerinde daha bir etkili olur hırslandırır, İskoç David Moyes böyle bir konuşma yaptı mı bilinmez ama devrenin başında sarı kart gören Januzaj bir şeyler yapacağını hissettiriyordu. 55. dakikada attığı golle beraberliği sağlamakla kalmadı takımı silkeledi, 6 dakika sonra da galibiyeti getirecek golü Sunderland ağlarına bıraktı. Maçın sonunda ortalama bir futbol seyircisi olan herkes aynı şeyi soruyordu; Kim bu çocuk?

1995 Belçika doğumlu olan Adnan Januzaj'ın annesi Kosovalı bir Müslüman, oyuncunun bir başka özelliği de Manchester United formasıyla gol atan ilk Müslüman futbolcu olması. 2011 yılına kadar doğduğu ülkenin takımı olan Anderlecht'de forma giyen Adnan United'ın scout ekibi tarafından keşfedilmiş ve Sir Alex Ferguson'ın özellikle istemesi sonucu takıma dahil edilmiştir. Reserve takımla geçirdiği günlerin ardından kendisini Manchester'a getiren Ferguson değil, kendisinin varisi olarak seçtiği David Moyes onu yaz kampına götürdü ve Wigan ile oynan Community Shield maçıyla beraber kırmızılı formayla tanıştırdı.


Herkesin büyük bir beklenti içinde olduğu oyuncudan kimileri yeni Ronaldo,Giggs hatta bazı sözlüklerde mevki olarak hiç alakaları olmasa da yeni Scholes olarak bahsediyor. Kimin yenisi olacağı henüz çok belli değil ama kumaş, oyun zekası ve raket gibi sol ayağıyla iyi bir kanat oyuncusu olacağı şüphesiz. Evrilmesi biraz da alacağı süreler ve menajerin yükleyeceği görevle aynı doğrultuda olacaktır. Fakat bu gün bir kez daha gördük ki Alex Ferguson boşuna ''Sir'' değil.

Adnan Januzaj ülkemiz basınında da geçtiğimiz aylarda yer bulmuştu. Henüz bir milli takım seçmemiş oyuncunun ailesinden gelen bağlar sebebiyle Kosova'yı seçme ihtimali bulunuyordu ancak Kosova henüz tanınmamış bir ülke hüviyetinde olduğundan orayı seçmesi imkansız, Kosova ile olan bağlarından dolayı Arnavutluk devreye girdi, pasaportunu taşıdığı Belçika yetkilileri zaten isteklerini saklamıyorlar. Ancak bu arada sürpriz bir ülke Türkiye devreye girdi, basında Fatih Terim'in Adnan Januzaj milli takımda görmek istediğine dair çokca haber yer aldı. Bugünden sonra ise ülkelerin daha da büyük bir hevesle bastıracakları kuşkusuz bir gerçek haline geldi.

4 Ekim 2013 Cuma

Mancini'yi Bekleyen İlk Büyük Sorun: Ceza ve Sakatlıklar

Galatasaray'ın çiçeği burnunda teknik direktörü Roberto Mancini Şampiyonlar Ligi mücadelesinde Juventus karşısında ilk maçına çıktı. Bir çok spor insanına göre son derece akıllıca bir sistem ile Torino deplasmanından bir puan çıkarmayı başardı. Ancak sorunlar henüz baş göstermemişti.


Ani bir şekilde Fatih Terim ile yolların ayrılmasından sonra Galatasaray'da antrenörlüğe apar topar getirilen, en azından yönetim cephesinden bu şekilde beyanatlar verilirken Roberto Mancini, Süper Ligde Akhisar deplasmanı ile lig kariyerine başlangıç yapacak. Şampiyonlar Liginden gelen 1 puan takımda moralleri yükseltti, ancak Mancini'nin düşünmesi gereken daha önemli bir şey var; ceza ve sakatlıklar.

Takım rotasyonunun son derece dar olduğu çok açık, Melo ve Selçuk İnan cezalı, Hamit Altıntop ve Semih Kaya ise sakatlıkları nedeniyle forma giyemeyecek durumdalar. 6+0+4 kuralı sebebiyle zaten kurulmakta zorlanan takımın nasıl bir ilk 11 ile sahaya çıkacağı merak konusu. Takımda şu an Muslera, Chedjou, Hakan Balta, Drogba, Sneijder ve Bruma'nın yeri garanti. Sakat Semih'in yerine Juve maçında başarılı bir performans çizen Gökhan Zan oynayacaktır. Juventus maçındakine benzer bir dizilişle bu maça çıkmak hem yabancı sorunsalı, hem de eksikler göz önüne alındığında çok doğru bir hamle değil bence yapılması gereken. Fatih Terim'in oturtmaya çalıştığı 4-4-2 yani baklava sistemiyle oynayabilecek bir takım oluşturmak olur. Ki o da şöyle;

Haber ile ilgili metin girin!.

Uzun zamandır kenarda oturan ve sezon başındaki hazırlık maçlarında başarılı bir görüntü çizen Ceyhun defansif orta saha görevinde öne çıkan ilk aday, muhtemelen Engin'in oynayacağı pozisyonda bence hiç haketmediği şekilde yıllardır kenarda oturan Yekta Kurtuluş hem hücumda, hem de savunmada çok daha büyük katkılar sağlayabilir. Fatih Terim onu hiç tercih etmedi, ancak Mancini belki bunu düşünebilir. Eboue-Sabri değişikliği ile Riera'da bu sisteme dahil edilebilir. Mancini basın toplantılarında da belirttiği üzere en azından Süper Lig maçlarında Fatih Terim'in sistemini yürütecektir. Galatasaray'ı kolay bir mücadele beklemiyor ancak ligde takımın kaybetmeye pek tahammülü kalmadı.

Blog Önerileri-1

Kaliteli şarkıları bir araya toplamak, bunu son derece başarılı bir şekilde dinleyiciye sunabilmek normal şartlarda zor olan bir durum ancak ''kasetçinin dükkanı'' bunu o kadar sade ve şık olarak yapıyor ki. Bu denli kolay mı acaba diyorsunuz.

Farklı türlerde müziğe olan ihtiyacınızı, daha önce dinlemediğiniz gözden kaçan şarkıları da bulabileceğiniz, sıkı bir müzik blogu olarak göze çarpıyor.

Şuradan dinleyebilirsiniz: http://kasetcinindukkani.blogspot.com/

2 Ekim 2013 Çarşamba

Süperstar: Mesut Özil

Yazının başlığının isim babası dün Arsenal-Napoli maçının anlatımını yapan sevgili Murat Kosova'dır, Mesut  golünü attıktan sonra ağzından dökülen ilk kelimeler de bunlar oldu. Oldukça haklı olduğunu bu Türk kökenli Alman vatandaşı genç adam hepimize gösterdi. Maçta olan 2 golün birini atıp diğerinin asistini yaptı.


Real Madrid Gareth Bale için hücum sisteminde yer açabilmek amacıyla Mesut'u Arsenal'e gönderdi. Herkes bunun yanlış olduğunun farkındaydı ama Real'in şimdiki haline hatanın ne denli büyük olduğu çok daha net, gol pozisyonu yaratma konusunda oldukça zorlanan bir takım ortaya çıkıyor. Galatasaray maçında 6 gol attı o ne olacak diyenler muhakkak çıkacaktır ancak o maçın 2. golden sonra kopup gittiğini göz ardı edemeyiz.

Real cephesinde böyle sorunlar yaşanırken, Londra'nın kuzeyinde bir Fransız için her şey istediği gibi gidiyor. Bahsettiğimiz kişi Arsene Wenger tabi ki. Transferin son gününde yaptığı Mesut transferiyle takımın bütün çehresini nasıl değiştirdiği alınan sonuçlardan ve oynanan futboldan ortaya çıkıyor.

Takımın pas kanallarını ve hücum gücünü yukarı çeken oyuncu sayısı bana göre bir elin parmaklarını geçmez, ''lanetli'' olarak görünen Ramsey'in bir anda Frank Lampard'a dönüşüp golleri tek tek sıralamasında, hareketli ancak Premier Lig için yetersiz denilen Olivier Giroud'nun hem gol sayısını yükselten hem de oyuna konsantrasyonunu artıran, ileri çıkmaya korkar hale gelmiş Gibbs-Sagna ikilisinin sürekli bindirmeler yapmasını sağlayan adam oldu Mesut Özil. Elbette tek başına yapmadı ama o oynadıkça takımdaki oyunculara moral aşılandı ve oynama hevesi geldi. Durdurulması oldukça zor bir takım çıkıverdi meydana.


Carlo Ancelotti pişman mıdır bilinmez ancak(ki bence fena haldedir), Arsenal'in efsanevi 2003-04 kadrosunun( Henry,Pires,Vieira vs.) galibiyet rekorunu(10 maç) dün egale etti ve hafta sonu alacağı bir galibiyetle silip atabilir. Mesut Özil böyle oynamaya ve oynatmaya devam ettiği sürece bu genç takımı durdurmak gittikçe zorlaşacaktır.