26 Mayıs 2013 Pazar

30 Yıl Arayla Bir Rosberg Zaferi Daha


Sezonun 6. Yarışı olan Monaco Grand Prix’i F1 tarihinde birçok anıyı barındıran ve F1 sevenler açısından fantastik olarak tarif edilebilecek bir pist. İyi bir sıralama turunun ardından, yarış boyu yapılan başarılı bir savunma orta veya arka sıralardaki pilotların dahi kazanma şansına sahip olmasına neden oluyor. Bütün pilotların yarışmak ve kazanmak isteyeceği bir pist olan Monaco, efsane olmuş pilotlara hep ev sahipliği yapmıştır. Proust, Senna, Schumacher gibi...

Cumartesi günü gerçekleşen sıralama turlarında ilk iki sırayı alan Mercedes takımı, Rosberg’i önde tutup arkadan gelen Hamilton’ın, Vettel ve Webber’e siper olması ile birlikte Rosberg’in liderliğini koruma niyetindeydiler. Red Bull cephesi kazanmak için stratejiler arıyor. Bütün takımların aklındaki soru ise lastikleri yarışın sonuna kadar nasıl saklayacaklarıydı.

 

Formasyon turunda Marussia pilotu Bianchi’nin çileli hafta sonu devam ediyordu, sıralama turlarında zaman dahi üretemeyen pilotun otomobili tekrar sorun çıkarıyor ve araç takım elemanları tarafından pit yoluna taşınıyordu. Startın verilmesiyle birlikte Mercedes planını işletme konusunda adımlarını atıyor. Vettel buna karşı ilk birkaç turda hamleler yapsa da başarılı olamadı. İlk turda Maldonado ve van der Garde’nin karıştığı küçük çaplı kaza dışında çok fazla bir atraksiyon olmuyordu. Takım telsizlerinden sürekli olarak pilotlara önlerindeki araçla aralarına birkaç saniye koymaları gerektiği direktif olarak veriliyordu. Çok çabuk aşınan Pirelli lastikleri, yakın takip sonucunda kaybedilen downforce ile beraber aşınma seviyesi daha da artıyor ve tek pit-stop stratejisi izleyen pilotların yarışın son bölümünde zorlanmalarını neden oluyordu.

İlk 20 tur sonucunda yarış dışı kalan tek pilot Charles Pic olurken, Mclaren’de Button ve Perez arasında Bahreynde başlayan kapışma, Monaco’da etkilerini sürdürüyordu ve Button takıma Perez’i şikayet ederken ‘’üstüme kırmaktan artık vazgeçmeli’’ diyordu. 22. Turun ardından takımlar pilotlara derecelerini 0.4 ile 0.6 arasında artırmaları gerektiğini iletiyorlardı. Bu pit-stopların geleceğinin habercisiydi.

İlk pit-stoplar öncesinde sıralama: Rosberg-Hamilton-Vettel-Webber-Raikkonen-Alonso-Button-Perez-Sutil-Verne.
   
Ön bölümde ilk pite 26. turda Webber girerken, 27. turda da Räikkönen pite giriyordu. Räikkönen  pitten Webber’in ardında dönüyordu. 29. turda pite giren Alonso ön sıradaki tüm pilotlar gibi daha sert hamurlu olan lastiği tercih ediyor ve Räikkönen’in çok az farkla ardında dönüyordu. 30. turda Massa St.Devote’da sıralama turlarında yaptığı kazanın bir benzerini gerçekleştirerek bariyerlere arabasını bırakıyordu. Vettel 31. turda pite girdiği anda, güvenlik aracı yarışa dahil olarak kontrolü ele alıyordu. Bütün planların değiştiği bu anda Rosberg ve  Hamilton pite giriyorlar, pit dönüşü Hamilton iki Red Bull pilotunun arkasına düşüyordu.
Güvenlik aracının piste girmesiyle oluşan sıralama: Rosberg-Vettel-Webber-Hamilton-Raikkonen-Alonso-Button-Perez-Sutil-Verne.

7 tur güvenlik aracı önderliğinde geçen mücadele 38. tur itibariyle yeniden başlıyordu.  Hamilton önündeki Webber’e cılız atak denemeleri yapıyordu. Alonso’da Raikkonen’i sıkıştırıyordu ve hata yapması için şampiyon rakibini zorluyordu. 40. turun sonunda La Rascas’da Hamilton Webber’in içine kadar girerek geçmek için bir şans yakalıyor ama sonuca ulaşamıyordu. 41. turda Drs tekrar aktif hale geliyordu.  42. turda Perez-Button mücadelesinde tünel çıkışında Sergio Perez muazzam bir geç fren hamlesiyle lastiklerini bloke ederek kendisinden hayli tecrübeli takım arkadaşını geçiyordu. Perez agresif ataklarına devam ediyor ve aynı yerde, tünel çıkışında bu kez Alonso’yu gözüne kestiriyor, Alonso  şikanı keserek de olsa yerini koruyordu.

46. turda Maldonado ve Chilton’ın yarattığı kazanın ardından yarış askıya alınıyor ve bütün pilotlar otomobillerini start finiş düzlüğüne çekiyorlardı. Tabac virajında gerçekleşen kazanın ardında Maldonado’nun Williams’ı ön bölümü paramparça oluyor ve o bölümdeki bariyerlerin tamamını da parçalıyordu. 47. turda kurallar gereği yarış askıya alındığında bütün mekanikerlerin araçlara müdahale hakları doğuyor ve takımlar araçların memnun olmadıklarını ayarlarını, aşınan lastiklerini değiştirebiliyorlardı.

Yaklaşık yarım saat sonra yarış yeniden güvenlik aracı kontrolünde başlarken, 43. turda şikanı keserek Perez’in kendisini geçmesine engel olan Alonso, güvenlik aracı kontrolündeyken Perez’e yerini teslim ediyordu. Maldonado’nun yarış dışı kalmasına sebep olan Chilton’a pitten geçmesi cezası veriliyordu.
Yarışın üçte birlik bölümü geçilirken, Loews’de Button’ın tekrar kapıyı açık unutması neticesinde Force India pilotu Sutil, şairane bir atak yaparak bir sıra yükseliyordu. 53. Turda tünel çıkışında Perez yarış boyu yaptığı agresif ataklara bir yenisini ekliyor, Raikkonen’in önüne geçmek için hamle yapıyordu, iki pilotta şikanı keserek ve yerlerini koruyarak, yarışa devam ediyorlardı. 57.turda Loews’de Adrian Sutil Button’a yaptığı atağın bir benzerini başka bir şampiyon pilot, Alonso’ya yapıyor ve 7.sıraya tırmanıyordu.

58. Tur sonunda sıralama: Rosberg-Vettel-Webber-Hamilton-Raikkonen-Perez-Sutil-Alonso-Button-Verne.

Bianchi’nin çileli Monaco hafta sonu 60. turda St.Devote’da Massa’nın da kaza yaptığı yerde aracını bariyerlerle buluşturarak son buluyordu. 63. turda Lotus pilotu Grosjean’ın tünelin hemen çıkışında Toro Rosso’dan Ricciardo’ya arkadan çarpması sonucu rakibini yarış dışı bırakıyor ve kendi ön kanadını kırıyordu. Bu kazanın ardında güvenlik aracı bir kez daha yarışa dahil oluyordu. Grosjean’da kanadını değiştirip bir tur daha attıktan sonra aracını pite çekiyordu.

66.turun sonunda güvenlik aracı liderliği tekrar Nico Rosberg’e bırakıp pite geri dönüyordu. 69.turda gün boyu birçok geçiş yapan Perez tekrar Raikkonen’e atak yapıyor ve kendi kanadını kırıyor, Raikkonen’in de lastiğini patlatıyor ve 1 tur sonra Lotus pilotunun pite girmesine neden oluyordu. Perez pite girmeyerek kırık ön kanat ile mücadeleye devam ediyor, bu durum arkasındaki bütün pilotların yavaşlamasına neden oluyordu, bu durumu fırsata çeviren Button, Alonso’yu geçerek bir basamak daha yükseliyordu.

72. tur sonunda sıralama: Rosberg-Vettel-Webber-Hamilton-Perez-Sutil-Button-Alonso-Verne-Di Resta.

74.turda yarış boyu olayların baş aktörü olan pilot Perez aracının daha fazla dayanamaması sonucu yarışa veda ediyor, ardındaki bütün pilotlar bir sıra daha yükseliyordu . Son 5 tur boyunca yarışa dair gerçekleşen tek olay Sebastian Vettel’in en hızlı tur zamanını ele geçirmesi oluyordu.

Doğup büyüdüğü yer olan Monaco’da Rosberg birinciliği elde ediyordu. Babası Keke Rosberg’in (1983) de kazandığı bu pistte kariyerinin ikinci galibiyetini elde eden Nico, takımı adına sezonun ilk birinciliğini alıyordu. Yarış boyu istikrarlı çizgisini hiç bozmadan, güvenlik aracının kendisine sağladığı lastik avantajını da kullanarak galibiyet kupasını evine götürüyordu.
F1 takviminin en egzotik yarışı olan Monaco, adına yakışır bir yarışa sahne oldu, kazalar, ustalık gerektiren geçişler, güvenlik aracı ve kırmızı bayraklar eşliğinde sona eriyor. Yarışın galibi Nico Rosberg olsa da yaptığı ataklarla gözlerimizin pasını silen Force India pilotu Adrian Sutil de övgüyü ve takdiri hak ediyordu. Vettel pilotlar şampiyonasında liderliğini perçinlerken, gözler bir sonraki yarış olan Kanada’ya çevriliyor.

FORMULA 1 GRAND PRIX DE MONACO 2013
Provisional Results

Pos
No
Driver
Team
Laps
Time/Retired
Pts
1
9
78
Winner
25
2
1
78
+3.8 secs
18
3
2
78
+6.3 secs
15
4
10
78
+13.8 secs
12
5
15
78
+21.4 secs
10
6
5
78
+23.1 secs
8
7
3
78
+26.7 secs
6
8
18
78
+27.2 secs
4
9
14
78
+27.6 secs
2
10
7
78
+36.5 secs
1
11
11
78
+42.5 secs
12
17
78
+42.6 secs
13
12
78
+43.2 secs
14
23
78
+49.8 secs
15
21
78
+62.5 secs
16
6
72
+6 Laps
Ret
8
63
+15 Laps
Ret
19
61
+17 Laps
Ret
22
58
+20 Laps
Ret
16
44
+34 Laps
Ret
4
28
+50 Laps
Ret
20
7
+71 Laps

5 Mayıs 2013 Pazar

Karpatların Maradonası


Türk futbolseverlerin gönlünde taht kuran, özellikle Galatasaray taraftarının sevgilisi olduğu süper solak, kimilerine göre Türkiye liglerine gelmiş en iyi yabancı oyuncu, Türk futbol tarihinin en büyük başarıları olan 2000 UEFA ve Süper Kupa şampiyonluklarında baş aktör olan futbolcu, attığı birbirinden güzel frikik golleri, saha içindeki hırçın hareketleri ve her şeyden önemlisi oynadığı takımlardaki liderliğiyle taraflı tarafsız herkesin hatıralarında yer alıyor.

5 Şubat 1965 doğumlu futbolcunun profesyonel kariyeri 1982-83 sezonunda Farul Constanta takımında başladı burada geçirdiği ilk ve tek sezonda 7 gol ve 20 kadar asistle bir sonraki sezon 18 yaşında iken ilk transferini gerçekleştirip Sportul Studentesc'e transfer oldu. Takıma dahil olur olmaz kalitesini ortaya koyan Hagi Sportul'a lig üçüncülüğünü getirdi ve takımın en genç oyuncularından olmasına rağmen liderliği üstlendi. Bir sonraki sezon tekrar lig üçüncüsü olan takım, bunun yanına bir de Romanya Kupası'nı ekliyordu. Bu sezon Hagi'nin futbol kariyerinin ilk gol kralı olduğu sezon olarak da tarih sayfalarındaki yerini alacaktı. 3. ve son sezonunda takıma lig ikinciliğini getiren oyuncu, tekrar gol kralı oluyor ve Romanya'da yılın futbolcusu seçiliyordu. Romanya'da herkesin dikkatini çeken bu genç, ülkenin en büyük takımlarından Steaua Bükreş'e transfer oluyordu.


Futbol kariyerinin en başarılı dönemlerinden birini geçireceğini bilmeden adım attığı bu takımdaki asıl mevkisi olacak olan ''10 Numara'' pozisyonuna geçen Hagi, 4 yıl geçireceği bu takım da başarıdan başarıya koşacak ve Avrupa takımlarının ilgisini sonuna kadar çekecekti. 4 yılın tamamında lig şampiyonu olan Steaua, 3 Romanya Kupası, 1 Avrupa Süper Kupası, 1 UEFA Şampiyonlar Ligi Finali, 1 UEFA Şampiyonlar Ligi Yarı Finali ve 1 FIFA Dünya Kupası Finali oynama başarısı göstermiştir. 97 maça çıktığı takımında 85 gol gibi bir orta saha oyuncusu için çok yüksek bir gol oranı yakaladı. Ülkedeki komünist rejimin zararlarını Hagi'de oldukça fazla çekti. Transferi yıllarca gecikti ve en sonunda 1990 yılında rejimin devrilmesi ile Avrupa kapıları sonuna kadar açılan oyuncu için, Milan, Juventus, Liverpool gibi takımların da içinde bulunduğu bir çok büyük takım sıraya giriyor. 25 yaşındaki oyuncu ise tercihini Real Madrid'den yana kullanıyor. Dönemin bonservis rekorunu kırarak İspanya'nın yolunu tutuyordu.


Herkes bu Doğu Avrupalı adamı merak ediyordu. Steaua ile birçok başarılara imza atmış olsa büyük bir takımda göstereceği performans herkes tarafında merak konusuydu. Büyük bir baskı altında idi Romen yıldız. Takımda doğru düzgün forma şansı bulamayan Hagi, dil sorunu yaşıyor ve takımdaki arkadaşlarıyla anlaşamıyordu. İlk sezonun ardından takımdan gönderilecekler listesinde başı çekiyordu, herkes tarafından fiyasko bir transfer olarak lanse ediliyordu. Kulüp başkanı ile konuşup bir şans daha isteyen oyuncu, bu izni alıp bir sonraki sezon Real Madrid'e neden transfer edildiğini kanıtlamak istercesine canhıraş oynuyordu. Tekrar bir takımı liderine haline gelmişti, gol atıp attırıyor, Real'in lig şampiyonu olması için elinden geleni yapıyordu son maç dahil olmak üzere. Son haftaya rakibi Barcelona'nın önünde lider giren Los Galacticos herkes tarafından şampiyon oldular gözüyle bakılıyordu. Tenerife deplasmanın da alınan 3-2'lik mağlubiyet Barcelona'yı şampiyon yapıyordu. Son maçta 1 gol 1 de asistle oynayan Gica bütün sezon verdiği emeklerin gözünün önünde gitmesine dayanamıyordu. 2 sezonda 64 maçta attığı 16 gol yetmiyor, olmadığının farkına varan Hagi çok fazla benimseyemediği İspanya'yı 2 yıl sonra tekrar dönmek üzere terk ediyordu. Vatandaşı Lucescu'nun başında olduğu İtalyan Brescia takımına transfer oluyordu.


Yeni bir ülke, yeni bir macera bekliyordu Karpatların Maradonasını, bu kez yalnız değildi aynı dili konuşabildiği, onu ve yetenekleri çok iyi bilen bir futbol adamıyla birlikteydi. İlk sezonunda her ne kadar çok başarılı olmasa da alt sıralara oynayan bir takım olan Brescia'yı orta sıralara çıkarmış ve en iyi yaptığı şey olan takım liderliğini eline almıştı. 2. sezonda takımın kaptanı olan Gica, Brescia tarihinin en büyük başarılarından biri olan Anglo-İtalya Kupası'nı takımına getiriyordu. 61 maçta 14 gol atarak sönük gibi duran performansı asistleri ve takıma sağladığı diğer katkılarla süslüyordu.


1994 Dünya Kupası'na Amerika Birleşik Devletleri ev sahipliğiyle yapıyordu. Romanya Milli Takımı'nın kaptanı olarak da Gheorge Hagi katılıyordu. Kupada gösterdiği performans özellikle Kolombiya ağlarına bıraktığı fantastik gol halen dahi Dünya Kupaları tarihinin en güzel 10 golü içerisinde gösterilmektedir. A.B.D'de gösterdiği performans birçoklarına göre Maradona'yı bile geride bırakacak ölçüdeydi. Bu fikri en çok benimseyenlerden biri olan Johann Cruyff, Gica'yı tekrar İspanya'ya bu kez başkente değil, muhalif kanat Catalunya'ya yani Barcelona'ya götürüyordu.


İspanya'da kanıtlaması gereken birçok şey olduğuna inanan Romen yıldız, büyük bir hırsa sahipti. Ancak Barcelona'da da istediğini bulamayacak ve bu toprakların kendisine şans getirmediğine olan inancı daha da artacaktı. Cruyff'un ısrarları ile geldiği takımda süre alamayan, yedek kalan Hagi, süre aldığı maçlarda ise antrenörüne göre başına buyruk,bencilce bir futbol oynuyordu. İspanya günleri 2 yılı aşamayan oyuncu Euro96 oynandıktan sonra Türkiye'ye Galatasaray takımına transfer oluyordu.

Bu transfer Türk medyasında büyük sükse yapması gerekirken aksi yönde bir etki yaratıyor, Hagi'nin o dönem 31 olan yaşını 35 olarak dile getiren yayınlar ortaya çıkıyordu. Bunun üzerinden Fatih Terim'e ve Galatasaray yönetimine ağır suçlamalar, eleştiriler yağıyordu. Hagi bu eleştirilere yanıt vermedi, oynadığım zaman herkes görecek diye geçiştirdi. Dediği gibi de oldu. Galatasaray formasıyla ligde çıktığı ilk üç maçta, takımı adına galibiyet gollerini atarak eleştiren, yaşını olduğundan fazla gösteren bütün gazetecilere ve medyaya yanıtladı. Kariyerinde en uzun süre forma giydiği takım olan Galatasaray ile başarıdan başarıya koşan Gica, takım anlamında 4 kez üst üste Türkiye Lig Şampiyonluğu, 2 Türkiye Kupası, 1 UEFA Kupası, 1 Süper Kupa, 3 TSYD ve 2 Cumhurbaşkanlığı Kupası kazandı. Bireysel anlamda bu süre içerisinde, 3 kez Türkiye'de Yılın Futbolcusu, 3 kez de Yılın Romanyalı Futbolcusu ödüllerini kazandı. Galatasaray'da iken birçok transfer teklifi alan oyuncu, ki bunların içerisinde İnter ve Real Madrid gibi takımlarda var. Futbolu Galatasaray'da bırakmak istediğini yinelemiş ve öyle de yapmıştır.


19 yıllık profesyonel kariyerine 36 yaşında iken sırtındaki 10 numaralı forma ile nokta koyan Karpatların Maradonası, ardında bıraktığı başarıları kadar liderliği, mesafe tanımaksızın attığı şutları, kimi zaman sınırı aşan agresif hareketleri ile sadece Türkiye'de değil bütün cihanda unutulmaz arasındaki yerini aldı. Galatasaray taraftarının da dediği gibi '' I Love You Hagi ''